Bergama Kermesi’nin Doğuşu
Dünya medeniyetinin çok önemli bir kültür hazinesidir Bergama…
Öyle ki bu eşsiz şehir kağıdın ilk halini icat ederek parşömen adını vermiş, Asya’nın en büyük kütüphanesini oluşturmuş, dünyanın en büyük sunağı olan Zeus Tapınağını inşa etmiş, Anadolu’ya başkentlik yapmış, psikolojik tedavinin merkezi olmuş, nice ilim adamı, şair ve heykeltıraşlar yetiştirmiştir.
Bu anlamda, ilklerin şehri olarak da bilinen Bergama, binlerce yıl öncesine uzanan tarihi boyunca adı anıldığında aynı anda çok şeyi ifade eden ender kentlerden biri olmayı başarmıştır.
Ve Bergama dendiğinde ilk çağrıştırdıklarından biri KERMES’tir.
Günümüzde birçok şehrin festival adı altında gerçekleştirdiği etkinlikler, 1937 yılından bu yana aralıksız kutlanan Bergama Kermesi ile karıştırılmamalı, kıyaslanmamalıdır.
Bergama Kermesi büyük bir coşku, gerçeğe dönüşebilmiş bir hayal, herkesçe beklenen, her yıl yinelenen bir gelenektir.
Bergama kermesi, Mustafa Kemal Atatürk’ün Bergamalılara emaneti, hediyesi, mirasıdır.
1934 yılında Batı Anadolu’da bir yurt gezisine çıkan Mustafa Kemal Atatürk, 13 Nisan’da Bergama’ya gelir.
Kendisini merakla ve coşkuyla bekleyen Bergamalılar’a seslenir, şehri gezer ve ardından halkevinde Bergama’nın ve İzmir’in ileri gelenleriyle bir toplantı yapar. İşte bu toplantıda, Bergama’nın geleceği ile ilgili çok önemli kararlar verilir. Bu kararlardan en önemlisi, binlerce yıl öncesinden itibaren çok değerli eserlere ev sahipliği yapan Bergama’nın tanıtılması için dünya çapında bir şenlik düzenlenmesi gerektiğidir.
Ancak bu şenlik, ya da o zamanki söylemi ile Kermes nasıl bir şeydi?
Türkiye’de bir eşi benzeri daha olmayan bu düşünce nasıl gerçeğe dönüşecekti?
İşte yürekli ve zeki Bergamalılar, dönemin İzmir Valisi Fazıl Güleç ve diğer yöneticileri ile birlikte, ilkler şehri Bergama’da, ülkenin ilk yerel festivalini gerçekleştirmeyi başaracaklardır.
Takvim yaprakları 22 Mayıs 1937 tarihini gösterdiğinde, büyük bir özenle planlanarak hazırlıkları tamamlanan şenlik, Bergama Kermesi adıyla kutlanmaya başlanır.
Bergama gönüllülerinden oluşan Bergama’yı Sevenler Cemiyeti’nce hazırlanan ilk Kermes, Atatürk’ün arzu ettiği gibi, Bergama’nın tarihi ve kültürel değerlerini ön plana çıkaran bir programa sahiptir.
O yıl ve takip eden yıllarda Kermes, olması gerektiği gibi Akropol ve Asklepion’da dünya klasiklerinin sergilendiği tiyatrolara, unutulmaz Kozak Günleri’ne, Çandarlı ve Dikili’de deniz eğlencelerine, cirit-kalkan oyunlarına, zeybek ve efe gösterilerinin en güzellerine ev sahipliği yapar.
İlerleyen yıllarda Kermes, ülkenin her ucundan misafirleri, önemli gazetecileri, sanatçıları, devlet erkânını, çok sayıda ülkenin elçi ve konsoloslarını Bergama’ya çekmeyi başarır.
Bergama, Kermes nedeniyle öyle bir kalabalığa ev sahipliği yapmaktadır ki, zaten az sayıdaki otellerde yer kalmayınca, konuksever Bergamalılar misafirlerini hiç tereddüt etmeden evlerinde ağırlamışlardır. Bergamalılar kermeslerini öyle benimsemişlerdir ki, öncesinde herkes evinin boyasını yeniler, bahçelerini yeşillendirir, çevrelerini düzenlerler.
Artık Bergama Kermesi her yıl yaz mevsimi başlangıcında, ülkedeki, hatta yurtdışındaki bütün gözlerin çevrildiği, haberlerini gazetelerin manşetlerinden verdiği, o dönemde moda olduğu gibi özel sigara paketlerinin hazırlandığı, radyoların hakkında sayısız yayın yaptığı, büyük bir coşku haline gelmiştir.
İkinci Dünya Savaşı’nın çetin yıllarında ve ülkenin geçirdiği siyasi ve ekonomik dalgalanmalarda bile hiç ara verilmeden kutlanan, Türkiye’nin ilk ve en uzun soluklu festivali özelliğindeki Kermes, ülkemizde kardeş şehirlik olgusunun da başlamasına öncülük etmiştir.
Ankara Radyosunda, 14 Mayıs 1952 tarihinde, saat 21,15’de Bergama’yı Sevenler Cemiyeti adına “Bergama ve Kermes Şenlikleri” konusunda aşağıdaki konuşma yapılmaktadır.
Aziz dinleyicilerim,
Ben bu konuşmamda Bergama'nın Kermes şenliklerinden, üç gün sonra Mayısın 17 ve I8 inci günlerinde yapılacak olan XVI. Kermes şenliklerinden bahsetmek istiyorum. Bu suretle bundan evvelki yıllarda gelip görenlerin hatıralarını canlandırmış, hiç görmeyenlere de Bergama ve Kermes hakkında bir fikir verebilmiş olursam kendimi bahtiyar sayacağım. Yalnız, bu bahse girerken, ayrıca Bergama'yı anlatmaya bilmem ki lüzum var mıdır?
Hakkında bütün dünyada ve bütün dillerde en çok kitap yazılmış olan ve kitabın, kütüphaneciliğin beşiği sayılan bir şehir, sanat ve kültürün kürsüsü, medeniyetin kaynağı olan bir muhit, Bergama.
Bergama deyince kitabı, kütüphaneyi hatırlamamak mümkün müdür? Bergamalıların ince ve yaratıcı zekasıdır ki parşömeni icat etmiş, bu surette kitabın ebedileşmesi, fikrin yayılması mümkün olmuştur.
Fikir ve medeniyet alemine mensup herkesin onu yılda bir kere olmazsa ömürlerinde bir kaç defa hacca gider gibi ziyaret etmesi farzdır. Çünkü bu suretle ideallerini tahakkuk ettirmek, mesleklerinde feyiz bulmak için onun tarihinden, o muhteşem tarihin hala yaşayan kıymetli eserlerinden ilham alabilirler.
Doktorlar, hekimlerin babası sayılan Bergamalı Galinos hekimin, o devirde mabutlaştırılan Bergamalı Telesforun bu günkü halefleri ve Lokman Hekim’in meslektaşları, Asklepion denilen Şifa Yurdunu gezdikleri zaman, milattan dört asır önce kurulmuş 4 bin kişilik tiyatrosu, kütüphanesi, mabedi; geniş meydanı ve 120 metre boyunda mermer sütunlarla çevrilmiş koridoruyla bu sağlık yurdunun kendi devrinde bile, küçük Asya'nın diğer ünlü şehirlerinin hiç birinde eşi bulunmadığına inanırlar ve bugün de dünyanın hiç bir yerinde misli olmadığını üzülerek tasdik ederler.
Sağlık Tanrısı Asklepios'un bu yurdu, şimal ve garp rüzgarlarından masun, tabiatın bütün güzellikleriyle çevrelenmiş ve sıhhi bir yerdedir. Tarih burası için “Sıcaklar oraya sıtma götürmez, orada vasiyetnameler açılmazdı” demektedir. Hafriyatta bulunan adak eşyasının çokluğu, mermer kitabeler bu şifa yurdunun kaç binlerce insana, krallara ve mütefekkirlere şifa verdiğini belirtmektedir.
Bütün kültürlü insanlar, Akropol'de Agora'yı, jimnazları, tiyatroları, mabed ve saray'ları gezerken, bir bedii heyecan içinde Athena Mabedi’nin yanı başındaki kütüphaneyi görünce hiç şüphesiz, Bergama'da icat edilmiş olan parşömenlere yazılmış 200 bin tomar kitabı ihtiva ettiği bilinen bu kitap sarayın muhteşem, vakur salonlarını müfekkirelerinde canlandıracaklar ve kütüphane salonlarını kıymetli tablolarla, koridorlarını heykellerle süslemek ve büyük adamların büstleriyle kutsileştirmek usulünün ilk olarak burada tapılmış olduğu hakkındaki tarihi malumatı hatırlayacaklardır.
Hemen arz edeyim ki, bu hatıraya hüzün veren diğer bir tarihi malumat katılacaktır, o da; bu kitap sarayın muhteviyatı olan ve dünyada eşi bulunmayan kitapları, Roma İmparatoru Antuvan'ın bir visal gecesinin sabahı Kleopatra'ya hediye etmiş olmasıdır.
Bu hazin tahattur ve tefekkürden sonra, bütün ziyaretçiler, bu kitapsarayın enkazı önünde vecde dalarak böyle bir kitapsarayın eşi bu günkü dünyanın acaba neresindedir diye düşünürler ve birbirlerine sorarlar. Teessürle arzedeyim ki, bu soru daima cevapsız kalmıştır.
Bergama'yı ziyarete gelen mimarlar ve heykeltıraşlar Helenistik ve Roma Devirleri’nin muhtelif sanat eserlerini müşahede ve bugünkü sanat telakkileriyle mukayese etmek imkanını bulurlar. Bu suretle bedii zevklerini tatmin ile beraber kültürlerini de zenginleştirirler. Bu mermerden kurulmuş, yaratıcı bir zevk, uzun ve ince bir itina ile işlenmiş sanat ve güzellik diyarında hayat ne kadar cazibeli imiş; bu şehirde sanat nasıl ilahi bir kudretle abideleşmiş? Bunu hayranlık içinde düşünürler.
Yine teessürle arz edeyim ki, bütün sanat tarihlerinin takdirle andığı ve sanat aşıklarının mihrabı sayılan, ilahların devlerle; iyiliğin kötülükle, güzelliğin çirkinlikle mücadelesini tasvir eden ve M.E. 3’üncü asrın en dramatik eseri olan Zeus Mezbahı’nın yerinde bu gün yalnız hazin bir hatıra kalmıştır. Bu mabed de Osmanlı Saltanatı Devri’nde burada hafriyat yapanlar tarafından Berlin’e nakledilmiş ve orada Bergama Müzesi adı altında kurulmuştur.
Aziz dinleyicilerim,
İşte, Bergama, böyle bir varlıktır. O, gerek sinesinde tarihin her çağ medeniyetini yaşatmış, sanat, kültür vadisinde mevki tutmuş olması bakımından ve gerekse ilmi hafriyatla çok kıymetli eserler meydana çıkarılmış ve bunların büyükleri yerlerinde muhafaza edilerek küçükleri Bergama Müzesi’nde teknik usullerle tasnife tabi tutularak teşhire arz edilmiş olması yüzünden, hakkında en çok kitap yazılan bir şehir ve Bergama adı başlı başına bir varlık olmuştur. Bu varlığı yalnız tarihin şahadetiyle, eski eserlerle değil, folklor gösterileriyle de tanımak için tertip edilen, Kermes Şenlikleri bu bakımdan ayrı bir mana ifade etmekte ayrı bir maksat gütmektedir.
Bergama’nın bütün dünyaya yayılmış üstün şöhreti yabancı turistleri, sanat ve kültür aşıklarını zaten çekmektedir. Fakat bu hususiyetten istifade ederek milli propaganda bakımından da faydalanmak düşüncesiyle bu şenlikler tertip edilmiş bulunuyor. On altı seneden beri muntazaman ve gittikçe tekamül ettirilerek tekrarlanan Kermes bu yıl 17 ve 18 Mayıs Günü Bergama’da ve 19 Mayıs Günü Bergama'nın şimalinde, ve 30 km mesafede olup 3 milyon fıstık çamlarıyla taçlanan Kozak Yaylası’nda yapılacaktır.
Bu şenliklerde takip edilen gayelerden bazıları şunlardır: İç turizmi canlandırmak, Türkün tarihteki yüksek kabiliyetini zevk ve sanat değerini belirtmek. (Milli oyunlar, rakslar ve milli kıyafetlerle) Klasik temsillerle de bu günkü Türk’ün Garp Medeniyeti’ne uymak hususunda yalnız şekilde ve kıyafette değil zevk ve sanat sahasında da değişme yarattığını ilerleme gösterdiğini ispat etmek. . .
Tarihi kuruluşu ve varlığı bir efsaneye benzeyen; fakat tabii afetlerin tesiriyle bugüne kadar toprak altında iken son zamanlarda meydana çıkarılan şaheserlerin şahadetiyle gerçekleşen ve dile gelen bu güzel sanatlar meşheri olan Bergama'da bugün yapılmakta olan Kermes Şenlikleri, bir taraftan o muhteşem tarihi kültürün canlandırılması manasını taşımakta, bir taraftan da yeni neslin yüksek kabiliyetlerini inkişaf ettirmek, Türk Milleti’nin kültür, sanat ve medeniyet sahasındaki ilerlemesini, yaratıcı kudret ve kabiliyetlerini göstermek maksadını gütmektedir.
Aziz dinleyicilerim,
Bu konuşmamda ben güya Bergama'nın tarihinden değil Kermes Şenlikleri’nden yani en büyük vasfı güzel sanatlar olan bir tarihin bugün yaşayan folklor gösterilerinden bahsedecektim. Fakat Bergama deyince dilim ve nüfekkirem azametli tarihin cazibesine kapıldı. Halbuki bu tarihi ne kadar anlatsam, bütün manasıyla ifade edemem. Onun haşmet ve zarafetini doya doya içebilmek için Akropol ile Asklepion'un havası içinde mütalaa etmeniz ve düşünmeniz lazımdır.
Bu sebeple, hoş görürseniz, ben şimdi size vaktin müsaadesi kadar Kermes Şenlikleri’nin mahiyetini izah edeyim:
Kermes kelimesi Türkçe'dir ve eğlence, bayram manasına gelir. Dikili civarında yerleşmiş olan Yağcı Bedir Aşireti bunu bu manada kullanır. Kermes Şenlikleri’nin hüviyeti, renk ve şekli de Bergama'ya mahsurdur. Doğrudan doğruya Bergama'nın kendi tarihinden, milli ananelerimizden ilham alınarak tertip edilmiş, ve yıldan yıla artan büyük ihtişamıyla bu ananelere ışık vermeğe başlamıştır.
Esasını milli oyunlar, kıyafet balosu, klasik temsil teşkil etmektedir. Milli oyunların nevileri: Zeybek Oyunları, kalkan, ok ve cop atma, atlı cirit... Şu hale göre bunları milli sporla da ifade edebiliriz. Zaten kermesin özü; spor, raks ve temsildir. Bunlar Bergama Tarihi’nin zübdesini, ana hatlarını ifade eder. Filhakika Bergama tarihinde spor, mimari kadar, resim ve heykel kadar kıymet verilen bir mevzu idi. Bugün Akrorün kat kat teraslarında büyük küçük açık ve kapalı ayrı ayrı muhteşem jimnazların mevcudiyeti spora verilen değeri belli etmektedir.
Gençlik Jimnazı aynı zamanda bir üniversite hizmetini görüyordu. Jimnazın önündeki 200 metre uzunluğunda kapalı salon atletlerin kış sporlarına yarıyordu. Beden hareketlerinde birinci gelenler için iftihar levhaları asılıyordu.
Tiyatrolara gelince: Dünyanın hiç bir yerinde Bergama kadar tiyatroya kıymet verilmiş olduğu iddia edilemez. Çünkü Bergama'da 4 binden başlayarak l5, 30, 50 bin kişilik tiyatroların mevcudiyeti bugünkü bakiyelerinden bellidir. Ve 16 yıldan beri devam eden Kermes Şenlikleri’nin klasik temsil kısmı bir kaç yıldan beri Asklepion Şifa Yurdu’nun Anfisi’nde, oturma yerlerinin yarıdan fazlası ve sahnesi Basın Yayın Umum Müdürlüğünün de yardımıyla Bergama’yı Sevenler Cemiyeti tarafından restore edilmiş olan bu tarihi açık hava tiyatrosunda temsil edilmektedir.
Sayın Cumhurbaşkanımız Celal Bayar, geçen yıl Bergama'yı ziyaret etmişler, hürriyet ve fazilet aşkı bugünkü Bergamalılar’ın misafiri olarak Kermes Şenlikleri’ne iştirak etmek suretiyle bu varlığa şeref vermişlerdi.
Sayın Başkan, Milli oyunlarla, klasik temsili bu tarihi tiyatroda on binlerce halkın çevrelediği sevgi ve saygı halesi ortasında temaşa buyurdular.
Sayın Cumhurbaşkanımız’ın Kermes Şenlikleri’ne şeref vermelerinin yüksek mana ve maksatlarından biri de, demokrat iktidarın iç turizme, milli kültür ve folklora güzel sanatlara gereği kadar ehemmiyet verdiğini ifade etmektir.
Müsaade ederseniz, artık ben, size bu şenliklerin tafsilatını izah etmeyeyim. Bunu yerinde görmeniz daha uygun olur. Bunları, kahraman efelerimizin oynayacağı milli oyunlardan mesela Bengi, Cengari, Köroğlu, Arpazlı, Dörtlü, Dağlı gibi oyunları müzenin avlusunda, mermer heykellerin ve kitabelerin dekoru içinde verilen baloda bayanların milli kıyafetlerini tarihi tiyatrodaki temsili oranın sıcak samimi havası içinde, kalplere en ince zevk ve heyecanları veren havası içinde seyretmeniz çok daha yerinde olur.
Son söz olarak demek isterim ki, kalbinde sanat, aşk ve heyecanı çarpan herkes, Bergama'ya gidip Kermes Şenlikleri’ni seyretmelidir. Orada, bir taraftan eski devirlerin ilim ve sanat eserlerini görüp bu mermer dünyada esen sihirli, efsaneli havayı teneffüs ederken; bir taraftan da Türk Milleti’nin temsilde, raksta ve spordaki yüksek kabiliyetini ve milli kıyafetlerindeki zarafeti görüp ilham almalıdır.